4 Eylül 2011 Pazar

Ah hayat keşke şu paylaştığım müzikaller gibi olsa. mesela mutluyken koşmaya başlasam sokaklarda kimse bana deli demese de manav benimle şarkı söylese çiçekçi bana bir buket çiçek verse kasiyerler müşteriler hepsi birden dans etse. bir anda herkes bir bütün olsa.

Grease - Summer Nights [[Official Video]] HQ

Amanda Seyfried Mamma Mia!:The Movie The Name Of The Game



Aşk ne güzel bir duygudur;
ayaklarınız yerden kesilir. Karnınızda kelebekler. Mutlu mutlu gezersiniz. Gözleriniz ışl ışıl olur saçlarınız daha bir parlar sanki. Onu bulunca sımsıkı sarılmak lazımdır. Kaybetmemek için. Ama ne yazık ki zamanla uçar gider. Yerini sevgiye bırakır. Bu yüzdendir ki taşları yerinden oynatmamak ve bulunan sevgiye sımsıkı tutunmak gerekir. Ama bir kere o sihir kayboldumu asla eskisi gibi olmaz.

Eğer bu yazıyı okuyan birileri varsa aşkına sımsıkı sarılsın bu gün çükü yaşamak böyle güzel ve anlamlı.
Biz bu sihirden mahrum kalanların da en yakın zamanda ayakılarını yerden kesecek prenslerinin bir an önce gelmelerini diliyorum. Biraz uzun sürebilir prensimizi bulmamız belki bize doğru koşarken attan düşmüştür ve bu yüzden biraz daha beklememiz gerekse bile kalbimizdeki inancı kaybetmeyelim!

2 Eylül 2011 Cuma

Taslaklardan eski bir yazı daha ( 2009)

Okulun açıldığı şu günlerde bütün tembelliğim üstümde. İçimden hiç birşey yapmak gelmiyor. En çok dışarı çıkmak ve içmek, eğlenmek zevk veriyor. Bütün yazı Brezilya’da geçirdim fakat iki ay hiç gece eğlenmeye gitmediğimiz için sanırım içimdeki parti hayvanı kendini kontrol edemez durumda. Bu durumu biraz olsun önlemek, derslerime yoğunlaşmak için çabaladıysam da olmadı. Hatta hiç böyle birşeye gerek yokken kendime en geç eve 8 de gireceğim diye kural bile koydum ama nafile! Hayat buna izin vermiyor ki! Hadi şuraya gidelim, buraya gidelim teklifleri geldikçe irademin güçsüzlüğünü fark ediyorum. Ve hepsi de nedense reddedemiyeceğim kadar güzel teklifler oluyor. Yok olmaz ı-ıh cık imkansız falan desem de nafile!




Yarına yetiştirmem gereken sekiz sayfalık skechbook ödevimi saymazsak, şu aralar keyfim yerinde. Tembel hayvanı oldum. Bütün gün Eat, drink, fuck modunda dolaşıyorum. Fuck olmasa da eat and drik kesinlikle var!



Öğrenci (!) evime kedim Freyja teşrif etti bu gün, lnsanın çocuğu hakkında kararlar olması ne kadar zor fark ettim, o yüzden bütün anneleri takdir ettim. Freyja’nın benimle olmasını ne kadar istesem de diğer kedilerden ve büyük aşkı Osman’dan ayrılınca mutsuz olabileceği düşüncesinden rahatsız olarak alsam mı almasam mı diye gidip gelirken en son almaya karar verdim. Eve getirdiğim andan ihtibaren bir anda Tanrı’nın sesimi duyduğuna inanmaya başladım çünkü daha dün gece siyamlar çok konuşkan olur diyorlar ama benim kız hiç konuşmuyor diye üzülüp duruyordum. Eve ilk geldiği andan itibaren sürekli konuşmaya başlayan Freyja için ilk başta endişelendim mutsuz olduğunu zanlettim. Ama zaman geçtikçe anladım ki koğuş sisteminden Prensesliğe terfi ettiği için çok ama çok mutluydu. Bütün gün evin içinde oraya buraya sürünüp bana birşeyler anlatıp miyavlayıp durdu. Benden mutlusu olamaz diyordu sanki! Onun bu halini görünce bende rahatladım doğrusu.



Evet yarına yetişmesi gereken ödevim olmasına ramen ben bunu geçiştircek bir çok şey yapmaya devam ediyorum, hiç istemediğim birşey yeni okul yılına miskinlik yaparak başlamak, ama elimde değil canım hiç birşey yapmak istemiyor. Üzerime ölü toprağı atmışlar sanki! Genelde olduğunun aksine herşeyin yolunda gittiği bir hayatım var ama ne bileyim işte içimde bir sıkıntı. İşin kötüsü mutsuzum ama şu nedenden diybileceğim bir bahanem bile yok! Bu yüzden havaların değişimine veriyorum bu ruhsuz hallerimi. Birde bu gün Pazartesi olduğu için ayrıca bir yorgunluk var üstümde sanırım.

16 06 2010

-hot chip,i feel beter
-setab erener,bu böyle
-Stromae,Alors On Dance

çok alakasız bir müzik listem var şu aralar. bende çok alakasızım aslında kendimle. içimde benden başka biri daha varmış, yeni tanıştım. sürekli gezesim barlarda masaların üstüne çıkıp dans edesim var. Dita Von Teese gibi martini bardağında dans etmek istiyorum hatta :) İnsan bir anda nasıl bin parçaya bölünebiliyor anlamıyorum.

-14 06 2009'da yazmışım- Bu kadar kolay yola devam etmek...


Oturmuş senin için yazdığım yazıyı temize geçirirken hepsini sildim. Düşündüm seni, diğerlerinden farklı yapan özelliklerini. Bulamadım belki seni tanımadığımdan, belki sadece benden kaynaklanıyordur. Diğerlerinden farklısın benim için öylesin. Oysa sokakta yürürken sende benim gibi sıradan kalabalığın içinde giydiğin renge göre adlandırılan birisin, biri senden bahsetmek isterse…

Bir an için kendimi yine eski ben oldum sandım. Ama değildim olamadım. İyi mi kötü mü bilemedim. Artık hissedemiyorum. Öyle çok korumaya almışım ki kendimi, senden en ufak bir adım gelmediği için, sana hissettiğim bütün duygular bir kere daha okuduğumda yazdığım şeyleri orda değillerdi. Bir tuş kadar kolaydı silmek. Kendime yine yenileceğimi düşünürken kendimin efendisi olmayı seçtim bu gün. Sevgi ihtimal dahilinde bile olsa silmeyi seçtim.

kendim için ve senin için birer şakı dinledim ve notalar odamın içinde ilerleyip kaybolurken kendime izin verdim mutlu olmak için. Kocaman bir nokta şimdi.

Karar anı.


Dün gece gossip girl tarznda bir kriz yaşandı bilen arkadaşlarım biliyor. Aldığım son karar bu konuda hiç birşey yapmamak. Dün gece 3 te bir anda ortamı karıştırdığımda yine arkadaş konusunda çok şanslı olduğumu anladım. İyi ki varsınız dostlarım. Ama yarattığım paniğe gerek olmayan bir durum olduğunu anladım. Geceden bu yana süren telefon krizlerinden sonra diyeceğim son şey oh be ne olursa olsun herşey olacağına varır.

We only say goodbye with words. (taslaklardan)

Amy Winehouse hayranı değildim ama ölümü beni çok üzdü doğrusu. Öyle sıradan bir günde sıradan olaylar olmaya devam ederken genç veya yaşlı insanlar ölüyor. ama bir yerlerde şarkılar söylenmeye devam ediyor. insanlar dans ediyor öpüşüyor sarılıyor gülüyor. fakat bunların hiç bir anlamı yok. bir an geliyor ve kim olursan ol bütün şarkılar susuyor senin için.

herkes bilir ölmekten ne kadar çok korktuğumu. veya eskiden ne kadar çok korkuyor olduğumu. bazen acısızca yalnızca gitmek istiyorum. mesela dünyaya faydalı bir kişi yerine ben olabilirdim aramızdan ayrılan diyorum. her insan hayatında dalgalar üstünde gider ama ben şu sıralar dalgalar arasında boğulduğumu hissediyorum.

olmayacak hayallerin hayal kırıklıklarını yaşıyorum devamlı ve devamlı yorulmadan. insanları anlamakta güçlük çekiyorum. tüm dünya sanki bilinmeyen bir uyuşturucunun etkisinde. sarılmak ve sevgi sözcükleri o kadar anlamsız ki artık benim için. oysa eskiden olsa bir gün Aşk Çeşme'sinin önünde yanlışlıkla çarpıp tanışacağım kişiye aşık olup ömür boyu mutlu yaşayacağımı hayal ederdim. artık daha realistik oldum sanırım. hayal gücümün katilinin şerefine!

Yaşıyorum öyleyse varım.


Abboooooo

Bir önceki yazımı okudum da ABOOOOO kelimesinden daha iyi durumu açıklayan birşey bulamıyorum. Arabesk arabesk. Bazen çift karakterli miyim acaba diyorum.

Kimi zaman bileklerimi kesecek kadar depresif oluyorum işte o zaman yazdığım yazıları rahatlamak için yazıyorum. Benim kelimelerle aram iyidir ancak sadece yazarken. Bazı şeyleri konuşmam. Konuşmam çünkü konuşmak birşey değiştirmez. Mesela biri sizi sevmiyorsa ne kadar dil dökseniz olmaz çünkü bu içten gelen bir dürtüdür. Yada çok üzgünken konuşmam o zamanda aşırı şeyler hisseder insan. Üzgünken konuşmak aslında düzeltmek istediğiniz şeyi daha da kötü yapabilir. Mesela sinirliyken de kırmızıyla ünlem. Konuşmamak gerekir. Kısacası normalde olduğumdan farklı duygular içersindeyken ciddi konuşmalar yapmam çünkü ben bile kendimi anlamıyorken nasl ifade edebilirim ki kendimi doğru şekilde? İşte böyle zamanlarda hemen açarım bilgisayarı sayfalarca yazarım. Sonra silerim hiç okumadan yada bir iki kelimesini okuyup.

Genelde bir önceki gönderimdeki gibi arabesk şeyleri hemen yok ederim ama nasıl olduysa koymuşum. Hatırladım da eskiden çok erken bir blogum vardı. Ay ne depresif şeyler yazardım. Yaşamak istemediğimden dünyanın ne kadar iğrenç ve karanlık olduğundan bahseder dururdum. Tanrıya şükür bana verilen bu hediyenin ne kadar değerli olduğunu çok geçmeden anladım.

Tabii ki çöküşte olduğumuz dönemler olabilir. Öyle olaylar yaşarız ki bir daha asla gülemiyecekmişiz gibi gelir. Hepimizi çağıran bir deniz vardır. Bazı hikayelerin sonu başından bellidir. Bazen ne yaparsak yapalım olmaz bazen...

Ama her zaman güneş doğar. Bütün kötü şeyler uçucudur. Önemli olan kendinizle başbaşa kalabilmektir. Kendi kendine yetebilmektir bence en önemli olan. Ben mesela üzgün olduğumda ipodu kulağıma takıp gezerim. Beni rahatlatan bir yer vardır hep oraya giderim. Eskiden en yakın arkadaşımın oturduğu ev vardır oraya giderim. Çünkü çocukken herşey daha basitti. Oraya gider ve o anılarımı hatırlarım. Sonra içimi huzur kaplar. Düşünüyorum da şimdi bana üzücü ve zor gelen şeyler aslında ne komik şeyler. Asılda henüz yaşamıyorum. Evet zor şeylerle karşılaşıyorum. Ama her zaman daha kötü şeyleri görüp kendimi mutlu etmeye çalışıyorum.

Şu hayatta en önemli şey kendi kendinizin yeri gelince düşmanı yeri gelince dostu olmak bence. Ben beni kıracağını düşündüğüm şeyleri önceden söylerim kendime. Bu düşmanlık olabilir mutluluğuma ama bunu daha sonra yaşamaktan veya duymaktan daha çok acıtmaz. En azından başıma gelecek hoş olmayan durumlara karşı hazırlamış olurum kendimi. Çok komik belki ama bazen çok saçma bir hata yaptığımda yanağıma bir tokat atarım. Veya çok mutlu olduğumda bunu kendimle kutlarım. Aynada kendime gülümserim kendime sarılırım. Yanlış anlamayın şizofren falan değilim. Ama ben kendimin dostu ve düşmanı olmazsam kim benim dostum olur kim beni gerçek düşmanlarımdan korur.

bu yazının amacı ne oldu bende anlamadım. Ama umarım okuyan herkes için bir parça da olsa gaza getirici olur. Üzüldüğünüzde bence siz de duygularınızı yazın ve toparlandığınızda kendinizle dalga geçin. Çünkü gerçekten sizi üzdüğünü düşündüğünüz şeyler aslında gidici uçucu şeyler genelde. Sonra sağlıklı olduğunuza internette gezip bu blogu okuyacak kadar teknolojiden anladığınıza en önemlisi yaşadığınıza ve gerçek dostlarınıza şükredin.