21 Eylül 2010 Salı
TAMİRCİ GELDİ
Son zamanlarda Deniz’inde söylemesiyle iyice fark ettim ki benim elim birşeyleri tamir etmeye yatkın, tamir aslında çok spesifik oldu daha çok eşyaların içini açmaya vs diyelim. Bu gün de evimde temizlik vardı. Laf arasında sıkıştırmadan geçemiyeceğim, ev yerleştirmek gerçekten çok zor. Neyse ev temizlenirken ben de mutfağı yerleştirdim . Bu arada salon için aydınlatma aldık. Aydınlatmanın takılması için ya babam, ya elektirkçi gerekli.
Feminist damarım tuttu yine! Taktım ben kurucam o aydınlatmayı. Ama nasıl saydırıyorum bu arada kadın milletine ya alışmışız rahatlığa bi lambayı bile mi kendimiz takamıycaz falan diye neyse ben onu kendim takmaya karar verdim. Önce avizenin kabloya nasıl geçtiğini anlamaya çalıştım, sonra bunu lambayla yaptığımızı anladım falan. Son olarakta tavandan sarkan kırmızı mavi kabloları avizenin kırmızı mavi kablolarına takmamız gerektiğini anladım, ama kontrol kalemi vs gibi herhangi birşey olmadığı için onu yapamadım. Çünkü avizenin kabloları çok dardı onu genişletmek lazım. Yarın eve gidince bu işi halledeyim diyorum.
Şimdi diyebilirsiniz ki banane senin aydınlatmandan, olay o değil. O kadar sıkıldım ki toplumsal rollerden! Kadınsan mutfağa aitsin. Yemek yap, temizlik yap. Benim şimdiye kadar ne yemekle ne temizlikle ilgim alakam olmadı. Çocukluğumdan beri eşyalarımın içini açardım. Hatta çok net hatırlıyorum bir tane ipini çekince çalan müzik kutum vardı o habire bozulurdu ben de içini açar bakardım acaba neden bozulmuş hadi yapıyım diye... Bir de ilk okul ve orta okul yıllarımda uçlu kalemleri sökme alışkanlığım vardı. Öldü denen kaç uçlu kalem kurtarmışımdır. Birde silgilerden dokdortuculuk oynardık ama o da başka bir hikaye.
Yine çok dağıttım konuyu! Diyeceğim o ki her kadın kendi aydınlatmasını kurabilmeli. Bir erkek bunu yapabiliyorsa bir kadın neden yapamasın!
18 Eylül 2010 Cumartesi
Yollarımız Kesişseydi Şu Eylül Akşamında!
Bu gün Deniz ile evime su bağlattıktan sonra ikeacıların gelmesini bekledik saatlerce. Bomboş evde oturacak yer bile yokken, ben henüz açılmamış ikea sehpasının üstnde Deniz de yemek masası için aldığım şömentablada uyudu. Halimiz komikti doğrusu, kimi zaman uyuduk kimi zaman konuştuk. 6 saat falan gibi bir süreden sonra herşey halloldu ve bizde evimize doğru yola koyulduk, yani Deniz'in evine. Hep söylerim ne kadar sevdiğimi Deniz'in evni hemen Kıbrıs Şehitleri'nin merkezinde. Eve geldiğimizde ne kadar yorgun olduğumuzu fark ettik. Sağlıkli bir şekilde beslenip biraz muhabbet edip yatağa girdik hemen. Ne tatlıdır uykuya dalmadan önce yapılan geyikler. Çok severim bu yüzden arkadaşlarla kalmayı.
Bu gün çok değişik bir gün olmasada mutluluğum hem yeşil leveldaydı. Mutluydum yani! Her gün olduğum gibi bu gün de yaşadığım için şükran doluydum. Her şey iyi güzeldi ama birşeyler eksikti yine. içimden nedense hep birkişiden bahsetmek geliyor bu aralar.
Mışıl mışıl uykuya daldıktan sonra beni yine çok uzun süre uyku tutmadı ve hemen uyandım. Deniz şimdi uyuyor İzmir'e Eylül'ün verdiği bir serin hava hakim. Cuma gecesi saat 12 suları olduğu için her yerde insanlar eğleniyor. Şuanki halimden oldukça memnunum ama keşke ''biri'' çıkıp gelse nasıl da mutlu olurdum. Aynı ülkede bile ayrı şehirlerde olmak yeterince zorken ayrı ülkeler... İnsan biraz fazla diye düşünmüyor değil.
O zaman Bülent Ortaçgil'den Eylül Akşamı'nı üstünede Madonna'dan Miles Away'i dinliyoruz. Sonra bu gün de nefes alabildiğimiz için ve sahip olduğumuz herşey için Doğa Ana'ya teşekkür ediyoruz!
17 Eylül 2010 Cuma
mazi dediğin böyle yapılır!
İzmir'e döndüğümden beri ilk kez Alsancağa inme şerefine dün nail oldum. Şanslıydım çünkü Deniz de İzmir'de. Deniz'le Sevinç civarında buluştuktan sonra eve uğrayıp torbalarımızı bıraktık, ben çok aç olduğum için birşeyler yemeye gittik ardından iletişime gittik Deniz birkaç kitap aldı. Defne'ye gidip oturduk. İçi komple değişmiş. Bilemedim güzelmi olmuş. Deniz çok beğendi tabii ki. Nasıl keskin bir farktır ki ben her zaman herşeyin eski halini özlerken Deniz yenilikleri çok beğenir hemen de adabde olur. Biraz şarap içtikten sonra fark ettik ki Deniz'in cüzdanı kayıplara karışmış. Neyse ki çok geç kalmadan hemen bulduk. İletişim'de unutmuş. Şanslıydık resmen hemen bulundu.
Deniz'in uzun süredir hadi be kordonda mazi yapalım çimlerde oturalım ısrarlarına yok be yok o kadar da değil büyüdük ya, hem çim lekeside çıkmaz temalı düşüncelerle karşılık verirken bilmem şaraptanmıdır bir anda kendimizi kordonda bulduk. önce sakin sakin koşu yolulda yürürken hadi dedim millete el sallıyalım herkesin kafa bir dünyadır en fazla bi tanıdık sanarlar da çıkaramazlar. sen misin el sallayan. neyse biz baya bir yürüyüp tam geri dönüş yaparken iki tane çocuk çıka geldi. Önce şok olduk bunlar da kim diye, 2 sn geçmeden anladım ki bunlar benm el salladığım insanlardan. çocuklara el sallama amacımın ne kadar humanist olduğunu anlatmaya çalışırken birden hadi tamam diyip yanlarına oturduk. oturmak için önce bir torba bulmam gerekti lakin o kadar da genç değildim artık. taaaa eski gençlik günlerimizden Ahmet diye bir adam da ordaymış meğer. muhabbet baya sardı derken bizim oraya oturmamıza asıl vesile olan ergen tripli gençler mızmızlanmaya başladı. bir tanesi sürekli nasıl intihar etmeye çalışıpta başarılı olamadığından bahsederken bende ona yaşamanın nimetlerini anlatmaya çalıştımsa da olmadı, anlamadı. ancak kendinin duyabileceği bir ses tonuyla birşeyler gevelemeye devam etti. bu arada Ahmet'le muhabbet baya sardı ben de Deniz de ergenlerle pek ilgilenmedik. Adam 30 yaşına gelmiş evlenmiş boşanmış. Neyse biz böyle bıdı bıdı konuşurken ergenlerden biri isyana geldi biz sizi muhabbete katılasınız diye çağırdık bilmemne diye konuşmaya başladı dedim içimden 'üzgünüm çocuk ne konuşacağız ki!' bir kaç dakika daha oturduktan sonra kalktık, Ahmet elimizi öperek bizi geçirirken ergenler kıskançlıklarından olsa gerek pek takmadılar gidişimizi. Yolda vay be dedik, tam mazi oldu ama bizden geçmiş artık bu içip içip kordonda hayat ne kadar kötü intihar edelim hadi tripleri, çocuklardan biri 20 diğeri 21miş. Deniz umarım öyle değillerdir diye söyledi bence de son derece haklıydı lakin gelmişsin kaç yaşına kazık kadar delikanlı sen hala kordonda otur bir baltaya sap olama aman da öliyim amanda bıdı bıdı diye gez. Gerçi Ahmet'in durum daha da vahimdi bizce oda gelmiş 30una yuh dersin hala 6 sene önce bıraktığımız yerde....
Eve geldiğimizde Deniz de ben de çok yorgunduk. Her ne kadar Sunset Bulvarı'nı izleme girişiminde bulunduysakta 20. dakika gelmeden ikimizinde bir tarafıda pireler uçuşmaya başlamıştı, ben her zamanki gibi gece sayısız kere uyandım. Her yerde rahatça uyuyabilmemle övünen ben fark ediyorum ki son bir yıldır bildiğin yalan olmuş. Ama ne hikmetse birtek Dağhan'da öğlene kadar uyuyorum. Neyse. Sayısız kere uyanırken en son saat 6 da kesin kalkış yaptım. biraz internette dolaştım, günün aydınlanmasını izledim. Sonra dedim hadi dün gece olanları yazıyım. ortalık o kadar sessiz sakin ki, o kadar gün daha başlamadı ki alt katta sigara yakan biri var kokusunu alıyorum. Deniz hala uyuyor bu arada fırına gidip yiyecek birşeyler alsam mı diye düşünüyorum.
5 Eylül 2010 Pazar
Doğmaya korkmadım da ölmeye niye korkuyorum?
beni tanıyan herkes bilir, ölmekten nasıl nasıl korktuğumu! Kendime söylüyorum doğmadan önce de ölüydüm diye. Ben yokken bir dünya vardı arabalar yine yollarında gidiyor, uçaklar uçuyordu... Sonra ben doğdum, tam 1990 yılında. Ben doğdum da ne değişti, hiç!
Beni korkutan şey de tam olarak bu sanırım. Öldüğümde yok olacağımın bilincindeyim, bir yerde ağarıma gidiyor! Ölsem kimsenin hayatı değişmez. Değişse bile herkes doğal ihtiyaçlarını yapmaya devam eder. Ne biliyim sex yaparlar, yemek yerler, tuvalete giderler falan. Yaşam akmaya devam eder anlıyacağınız bu beni üzüyor işte. Narsistliğimden veya yok olmaya korkumdan belki. Ben ölünce dünya dursa, benimle ölse sevdiğim insanlar el ele tutuşsak...
Hastalıklı düşüncelere sahip olduğumu düşünüyorum. Kendimi yok olma fikrine alıştırmaya çalışıyorum. Belki inanabileceğim birşey olsa korkmazdım ölmekten bu kadar. Cennet olsa gerçekten, sonsuz yaşam. İstersem 100 yaşıma kadar yaşıyım yine ölüm var yine var. Çıkış kapısı yok bu işin. Aşı olmak gibi diye kandırmaya çalışıyorum kendimi. Hop bitivericek. Ama ya öyle değilse. Of gece gece...
Tanrıdan dileğim; vampirler gerçek olsun ve ya sonsuz hayat.
Sonsuz yaşamak için herşeyden vazgeçerdim. Ruhunu şeytana mı satmak yapardım. Ucunda ölüm olmasın yeter!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)