Uzun süredir parmaklarım özgürce bilgisayarımn klavyesinde
gezmemişti. Yorulmuşlar mıydı? Sıkılmışlar mıydı? Yoksa düzene mi yenik
düşmüşlerdi... doğrusu bende bilmiyorum bu soruların cevabını.
Bildiğim bir cevap var, sorusu olmayan bir cevap. İnsan
acıdan beslenir. Bende acıyor muyum acaba, O yüzeden mi bildiğim en güvenli
yere; kelimelerime dödüm.
İnsan ne garip bir varlık. Mutlu olmuyor, olamıyor. Dedim ya
acılardan besleniyor diye...
Kendimi bilirim tanırım sanırdım ama bilmiyormuşum işte.
Bildiğim bir kapı var içimde ne zaman kaybolsam o kapıyı açarım, işte açtım
yine; yazıyorum. Nereye gideceğini bilmeden planlar yapmadan yazıyorum. Bıraktım
parmaklarım içimden gelenleri ordan oraya koşturarak yazsınlar.
Merak ediyorum da hayat aslında çok mu basit, biz mi anlam
katmaya çalışıyoruz, çalışıyoruz da başarabiliyor muyuz?
Aynaya bakıyorum gördüğümden memnun muyum? Herkes memnun mu
?
Kendimi aşk savaşlarında kaybetmiş hissediyorum, hayatıma
giren her bir adam için son nefesime kadar savaşıp, o savaş alanlarında yenik
düşmüş hissediyorum. Her bir savaşta biraz daha öldüm, öldüm de kalmadım sanki.
Ağlasam ağlayamıyorum, üzülsem üzülemiyorum. Sahi, ben artık yaşıyor muyum? Sabah
kalkıp herkesin beklentilerine cevap veriyorum, geceleri yatıp uyuyorum. Dünya hapisanesindeki
günlerimi geçirmeye bakıyorum işte bir şekilde. İçimdeki kafesten çıkacağım
günü biraz korkuyla, biraz merakla biraz da endişeli bekliyorum. Zaman dediğimiz
kendi yarattığımız karkaşada bir ileri bir geri yolculuk yapıyorum. Bugüne ait
olamıyorum ama ben değilmiydim dün bugünü yaşayan, tüketen. İşte bu, belki de
bütün soruların cevabı buradadır. Bugünü dün yaşadığım için ayak uyduramıyorum
belki de...
Beni gülümseten şeyler var henüz onları kaybetmedim. Çiçeklerim
var mesela, benden su bekliyorlar her sabah. Gözümün içine bakan iki tane kedim
var, ne yaparlardı bensiz. Sıkı sıkı sarıldığımız dostluklarım var. Alın işte
bir soru daha. Acaba ben onlar için mi varım yoksa onlar benim için mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder