27 Kasım 2009 Cuma

Saat 3.16






Saat 3.16 ben bir susuzluk hissiyle uykudan uyandım. Su içince midem bulandı, yatağa girdim kafamda kelimeler uçuşmaya başladı o yüzden işte bu saatte uykuya ara verip bir şeyler yazıyorum. Bu gün yine delicesine korktum ölümden. Bu iyiydi bir yandan hayatı ve yaşamayı ne kadar sevdiğimin göstergesiydi kötü olansa mutlu anlarımı sürekli öleceğimi düşünerek mahvetmemdi. Merak edip duruyorum bu bana özgü mü? İnsanlar benim gibi çok muylu olduklarında hemen ölüm olayını akıllarına getirip soğuk terler dökmeye başlıyor mu? O mutlu anı bilinçaltımdan gelen bir sinyalle kendime zehretmek istercesine ‘ öleceğim, nasıl olsa toprağın altında bütün derim eriyecek ve nasıl olsa kurtlar beni yiyecek ve hayat olmayacak’ diye düşünmeye başlıyorum. Neyse bununla yaşamayı öğrendim sayılır. O anlar geçici kendime bunun aşı olmak gibi hooop diye birden biteceğini telkin ediyorum umarım gerçekten de öyle olur. O yüzdendir ki yol kenarlarında ölü hayvan görünce dayanamıyorum. Öyle cansız bedenlerin üstünden yüz kere bin kere geçip yola yapışan bedenleri beni o anı düşünmeye itiyor. O an bu suçsuz hayvancağız neler hissetti acı çekti mi diye düşünüyorum sürekli. İnsanlardan her geçen gün daha da çok nefret eder hale geldim. Her gün her dakika hayvanlara çarpıp bırakan insanlara sürekli beddualar yolluyorum umarım ve umarım bu yaptıkları iğrençliği çok ağır öder hepsi umarım hepsi uluslar arası organ mafyalarının eline düşer ve uyuşturulmadan alınan organları hayvan seven güzel insanlara ulaşır. İşte sonuç bu ki ölüm korkusundan nerelere geliyorum.

yazmaya başlamışken devam edeyim bari. Bu gün Deniz ile buluştuk. Bana İstanbul’daki çılgın hayatını anlattı. Gerçekten deliler gibi oturup dedi kodu yapmayı özlemişim. Bir anda okulla ilgili, erkek arkadaşımla ilgili tüm sorunlar, sorular aklımdan uçup gitti. Bu sefer konuştuğumuz şeylerden bahsedemem ama söyleyebilirim ki Osman arkadaştan pek hoşlanmadım hep Deniz’lerde arada gitsin sonra gelsin. İnsanların düzenini bozmasın.

Otobüste Alsancak’a giderken ‘birisi’ için bir yazı yazdım. Ama sanırım bu kişi bu aralar bu yazıyı hak etmiyor. Hasta olan bu arkadaşımıza hadi ama kanser değil sadece farenjit olmuşsun bu kadar da abartma demek istiyorum. ( nasıl olsa bu yazıdan haberi yok).

Herkese iyi bayramlar. Bayramda kurban kesmeyin, bağışta bulunun hayvanları sevin. sevin dediysek gördüğünüz her hayvanı mıncıklamak zorunda değilsiniz ama bir kap süt koysanız kapınızın önüne ölmezsiniz.

23 Kasım 2009 Pazartesi

melankoli


Hanidir hiç bir şey yazmıyorum. Sanırım bu keyifsizliğimden kaynaklanan bir durum. Aslında bazen yazıyorum, ama yazmaya değer olmadığına karar verip siliyorum. Kim bilir belki bunu birileri okur ve ya silerim.
Keyifsizim dedim boş yere değil. Kendimi hiç bu dönemde hissettiğim kadar zevksiz hissetmedim. Şu berbat Cuma günleri yüzünden tadım tuzum kalmadı. Bütün hafta güzel geçerken Cuma günü gelip saatler 13.30 u vurduğunda ne kadar yeteneksiz bir insan olduğumla yüz yüze kalıp kendimden nefret eder hale geldim. İstemediğim şeyleri yapmaya tahammül edemiyorum. Geçmişle kavgamı bitiremedim hala daha bile suçluyorum ailemi; istediklerimi yapmam için destek olmadılar. Bazen bir yere ait hissedersiniz ya ya da bazen gerçekten bir şeyde siz fazlalıksınızdır evet işte bende fazlalığım sanki kusursuz bir bütünlüğü bozan siyah koca bir leke gibi hissediyorum kendimi.

Tüm bunlar hariç bu gün ayrıca bir melankoliğim bir buçuk aydır bizimle yaşayan minik kedicik yeni bir aile buldu ve bana veda bile etme fırsatı bulamadan gitti. Bu çok üzücü sabahları ağzıma burnuma girmeye çalışan minik hiperaktif bir kedicik olmayacak. Zaten 3 tane kedim vardı ama o yarım şey gidince yokluğu hissedildi.

Moralimi yüksek tutan tek şey erkek arkadaşımla işlerin yolunda gitmesi. Her geçen gün sanki daha çok bağlanıyormuşuz gibi hissediyorum. Tabii bu yalnızca bir hissiyat belki o böyle düşünmüyordur bilmiyorum.

bu aralar New Moon ve 7 Kocalı Hürmüz’e gittim. İkisini de beğendim. Özellikle 7 Kocalı Hürmüz güzeldi zaten hep çok eşliliği savunmuşumdur. 7 güne 7 koca ama belki 365 olsa hayat daha renkli olabilirdi. Filime değinmem gerekirse danslar, müzikler tek kelimeyle harikaydı. Beni sıkan tek şey kekeme berber oldu. New Moon ise görsellik açısından beni tatmin etti. Twighlight’ın devamı olan film için nedense insanlar olumsuz eleştirilerde bulunuyor. Sanırım bu filmde Edward’a çok yer verilmemesinden.

Bu hafta sonumu sinemaya giderek değerlendirdim. Bir iki haftadır yüzüme makyaj bile yapmıyordum, sıkıntıdan her yanım sivilce doldu… şu sıralar tek istediğim yemek yemek ve uyumak. Sinema iyi geldi uzun süreden sonra tekrar içimde bir kıpırtı oldu ve tekrar ne yapmak istediğimi hatırladım. Umarım en yakın zamanda her şey yoluna girer ve umarım iyi bir bayram tatili geçiririm…